Yas Sadece Kalpte mi Hissedilir?

Yas herkesin farklı yasadığı, çok bambaşka süreçlerden geçtiği ağır bir kalp ağrısı ve akıl tutulmasıdır. Halk arasında yas sadece birinin ölümünden sonra hissedilen, yaşanan duygular, acılar olarak tasvir edilse de sadece ölümle ilişkilendirilmez çünkü sevdiğiniz bir insan hayattayken de yasını tutabilirsiniz.

Bu kompleks süreci üç temel başlık altında inceleyebiliriz, yasın ilk dönemi olan akut yas dönemi, ikinci dönemi ise belirli şeyleri kabullenmeye başlanılan uyum dönemi, bir diğer adıyla entegratif yastır. Bu süreçte kaybettiğiniz kişinin bir daha gelmeyeceğini, anılarınızda hep olacağını acısı geçmese de bununla yaşamayı ögrenmeye başladığınız bir dönemdir aslında.

Halk arasında ‘Ölenle ölünmüyor, hayat bir şekilde devam ediyor’ sözü aslında tam da olarak bu dönem içindir denebilir. Bazı insanlar ise bunu daha da farklı yaşar, bazen aşamaz ve kabullenemezler bu durum karmaşık bir hal alır ve patolojik uzamış yas olarak adlandırılır.

Bu ağır ve karışık duygular yaşanılan bu süreçte her ne kadar her şey duygularımıza, anılarımıza aitmiş gibi gelse de aslında fiziksel olarak vücudumuz da etkilenmekte hatta etkilemektedir. Her ne kadar ruh ve beden ayrı olgular gibi görünse de ayrı düşünemeyiz. Ruh ve beden bir bütün ve harmoni içindedir. Bedenimiz ruhumuzu veya ruhumuz bedenimizi etkilemez diye düşünemeyiz asla. Bedenimizde olan acı ruhumuzu da etkilediği gibi, ruhumuzda, kalbimizde yaşanan her duyguda zihnimizi, beynimizi etkiler. Yas bir hastalık olmasa da yas süreci veya sonrası psikolojik hatta fiziksel sorunlara, hastalıklara yol açabilmektedir.  

YASIN BEYİNDEKİ NÖROBİYOLOJİK TEMELLERİ

Karmaşık bir süreç olan yas, beynin farklı bölgelerini etkilemektedir. Bunlardan en ön plana çıkanları prefrontal korteks, amigdala, anterior singulat korteks ve nükleus akkumbenstir.

Fonksiyonel MRI (fMRI) çalışmaları gösteriyor ki, yas döneminde özellikle bu beyin bölgelerinin aktivetisinde önemli değişiklikler meydana gelmektedir:

Prefrontal korteks, beynin ön bölgesinde yer alan ana kontrol merkezidir, beynin motoru da denebilir. Düşünmek, komplike planlar yapmak, düzenlemek, karar vermek, mantık kurmak ve duyguları düzeltmek bu bölgeye aittir. Yas sürecinde mantıklı düşünememek, dikkat dağınıklığı, duygusal ve zihinsel karmaşa yaşanmasının en temel sebebi de aslında bu motor bölgesinin aktivesindeki düşüştür. Özellikle de yas sürecini ağır atlatan bireylerde, normal hayatla bağlantı kuramama, kafa karışıklığı ve kötü kararlar vermesinin sebebi de preforontal korteksin görevlerini yeterince yerine getirememesindendir.

Amigdala, beynimizin savaş ya da kaç sistemidir. Hüzün, korku, endişe veya tehdit gibi duygu durumlarında alarm sistemi gibi çalışır. Sevdiğini kaybetmenin acısını, beyin tehdit sinyalleri olarak algılar ve vücudu korumak için amigdala bölgesinin aktivitesi artar. Bu da kişinin kaygı bozukluğu, huzursuzluk, uykusuzluk ve hatta panik atak yaşamasına bile sebep olabilir.

Anterior Singulat korteks, ağrının duygulardaki karşılığıdır yani psikolojik acıdır. Dışlanma, yalnızlık ve sosyal kayıp gibi duyguların merkezidir. Çok sevdiğin birini kaybedince bu korteks yoğun olarak aktive olur ve fiziksel acı kadar duygusal acı hissedilir. Depresif yas süreçlerinde bu bölgenin oldukça aktifleştiği gözlemlenmiştir.

Nucleus Accumbens, bir şeylere başlamak için beklenilen o motivasyon duygusunun ana merkezidir. Beynin ödül ve motivasyon sisteminin ana merkezi yani. Sevgi, umut, beklenti, arzulama, zevk alma, tatmin olma duygularıyla ilişkilendirilir. Çok sevdiğiniz o insanı kaybettiğiniz de onu sürekli düşünmek, anıları tekrar tekrar kafada döndürmek, hayallerinizde yaşatmaya çalışmak, belki de hala o varmış gibi davranmak aslında bütün bu düşünceler ve duygular beynimizde ödül olarak algılanır.

Beyin ödül olarak gördüğü bu duyguları sürekli hale gelmesini ister, birey sevdiği insanı tekrar görmek veya onunla olmak ve yeniden anılar paylaşmayı arzuladığı için nükleus accumbens aktivitesi artar. Bu da kişide bitmeyen özlem, kavuşma, görme arzusu ve derin bir boşluk gibi duyguları arttırdığından yas süreci uzar. Diğer bir deyişle beyin mütematidiyen o özel bağ aradığı için yas süreci kronik bir hal alabilir.

YAS VE BEYİN KİMYASINDAKİ DEĞİŞİMLER

Yas sadece duygusal dalgalanmalar değildir, aynı zamanda beyin kimyası (nörokimyasal) gibi önemli biyolojik süreçlerden de etkilenmektedir. Sevdiği birey hayatından çıkınca kişinin beyin kimyası da önemli ölçüde etkilenir. Nörokimyasal düzeydeki dalgalanmalar kişinin duygu durumu, davranış biçimi ve hatta fiziksel sağılığını ciddi düzeyde etkileyebilmektedir.

Mutluluk hormonu olarak da bilinen seratonin (5-TH), beyin ve vücutta bulunan bir sinir taşıyıcısıdır (nörotransmiter). Genellikle mutluluk ile ilişkilendirilse de asıl görevi genel duygu durumunu düzenlemek olan bu hormon, hafıza, iştah, uyku-uyanıklık ve anksiyete gibi birçok biyolojik olayları düzenler. Bu özel nörokimyasalının azalması, amigdala, anterior singulat ve orbital frontal kortkes gibi beynin duygusal düzenlemeden sorumlu merkezlerinde değişikliklere neden olur ve depresyon sürecini uzatır.

Ventral tegmental alandan nucleus accumbens salgılanan dopamin, ödül, zevk ve motivasyonun mekezidir. İnsan hayatındaki kayıplar, nucleus accumbens üzerinde bulunan dopamin reseptörünün (D2 reseptöru donwregulasyona uğrar) aktivasyonu azalmasına sebep olur ve dopamin taşıyıcı protein (DAT) görevini yerine getirmemeye başlar. Böylece ödül sistemi zayıflar ve kayıp yaşayan birey haz alma duyusunu kaybetmeye başlar.

Yas sürecinin bir diğer baskın ve zorlayıcı duygusu olan yoğun stres, hipotalamus-hipofiz-adrenal (HPA) bezlerden kortizol salınımını arttırmaktadır. Bu da sinir hücrelerinin gelişimini destekleyen protein olan beyin kaynaklı nörotrofik faktörün (BDNF) azalmasına yol açar. Diğer yandan hafızanın merkezi olan hipokampüste yoğun kortizol bağlanması, bu bölgedeki nöronların apoptoza (programlı hücre ölümü) uğramasını sağlar ve yeni bağlantılar oluşturmasını engeller. Bunun sonucunda beynin yapısında küçülme ve fonksiyonel zayıflama gözlemlenir.

Oksitosin ise, hipotalamustan üretilip hipofiz bezinden salgılanır. Yas sürecinde sosyal hayattan uzaklaşma, evden çıkmamak, diğer insanlarla iletişim kurmamak oksitosin seviyelerinde düşüşe sebep olur. Moleküler düzeyde düşünülürse de, oksitosin reseptörünün gen ekspresyonunda azalma ve korteks-amigdala oksitosin aracılı sinaptik iletimin zayıflaması, bağ kurabilme duyusunu olumsuz etkiler ve daha çok depresyona ve yalnızlığa iter.

Yüksek kortizol seviyesi, beyindeki serotonin ve dopamin yollarını baskılayarak keyifsizlik, depresyon, konsantrasyon sorunları ve bağışıklığın zayıflaması gibi sıkıntılara yol açar. Bu yüzden yas sadece ruhsal bir süreç değil, aynı zamanda beynimizin kimyası ve yapısıyla da derinden bağlantılı bir durumdur.

BEYNİN YASA UYUM SAĞLAMA SÜRECİ

Zaman geçtikçe insan beyni, sevdiğinin kaybının yarattığı duygusal boşluğun derinliğiyle başa çıkabilmek için kendini yedinden düzenlemeye başlar. Yas sürecinin başlarında duygusal stres nedeniyle işlevi baskılanan prefrontal korteks zamanla yeniden çalışmaya başlar ve duygularla mantık arasında bir uyum sağlamaya ve denge kurmaya başlar. Duygusal kontrol merkezleri adım adım normale dönerken, birey yaşadığı derin acıya mantıksal bir anlam yüklemeye ve hayatının akışına dahil etmeye başlar. Yani aslında acı ortadan kaybolmaz belki ama en azında kabullenmeyi ve o acıyla hayata devam etmeyi öğrenir. Beynin bu büyüleyici özelliğinin bilimdeki karşılığına plastisite denir, yani beynin yaşadığı tüm acı kayıplarla başa çıkmak ve uyum sağlamak için yeni bağlantılar kurarak kendini yeniden inşa etme ve yapılandırma sürecidir.

SONUÇ

Sonuç olarak kayıplar sadece ruhumuzu, kalbimizi değil aslında vücudumuzun en önemli parçası olan beynimizde büyük ölçüde etkilemektedir. Üstelik bu değişiklikler sadece nörokimyasal değil aynı zamanda fiziksel değişimlerdir. Bu acıları yaşatan, sürekli özlem ve acı çekmemizin nedeni beynimiz ve fonksiyonları gibi görünse de bizi iyileştiren ve bir yerden de olsa hayata devam edebilmemizi sağlayanda o. Bu yüzden acı hissedilecekse hissedilmeli; bastırmak değil, yaşamak iyileştirir. Ama her şeyin bir dengesi olmalı. Aksi halde, bizi hayatta tutmaya çalışan bedenimize fark etmeden zarar verebiliriz. Yoğun stres ve kaygı altında öğrenme ve hafıza merkezi olan hipokampüsün küçülmesi gibi.

“Birini kaybetmek, kalpte başlar ama beyinde derinleşir.”

REFERANSLAR

Bremner, J. D. (2006). Traumatic stress: effects on the brain. Dialogues in Clinical Neuroscience, 8(4), 445–461. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3181836

Carter, C. S. (2014). Oxytocin pathways and the evolution of human behavior. Annual Review of Psychology, 65, 17–39. https://doi.org/10.1146/annurev-psych-010213-115110

Eisenberger, N. I. (2012). The pain of social disconnection: Examining the shared neural underpinnings of physical and social pain. Nature Reviews Neuroscience, 13(6), 421–434.

Etkin, A., Büchel, C., & Gross, J. J. (2015). The neural bases of emotion regulation. Nature Reviews Neuroscience, 16(11), 693–700.

Etkin, A., & Wager, T. D. (2007). Functional neuroimaging of anxiety: A meta-analysis of emotional processing in PTSD, social anxiety disorder, and specific phobia. American Journal of Psychiatry, 164(10), 1476–1488.

Farb, N. A. S., Anderson, A. K., Mayberg, H., Bean, J., McKeon, D., & Segal, Z. V. (2010). Minding one’s emotions: Mindfulness training alters the neural expression of sadness. Emotion, 10(1), 25–33.

Fujiwara, T., Yabe, H., Shinozaki, T., Hagiwara, C., & Takebayashi, T. (2017). Altered brain network in patients with complicated grief after death of a loved one. Scientific Reports, 7, 123. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28355991

LeDoux, J. (2000). Emotion circuits in the brain. Annual Review of Neuroscience, 23, 155–184.

Lupien, S. J., de Leon, M., de Santi, S., Convit, A., Tarshish, C., Nair, N. P. V., Thakur, M., McEwen, B. S., Hauger, R. L., & Meaney, M. J. (1998). Cortisol levels during human aging predict hippocampal atrophy and memory deficits. Nature Neuroscience, 1(1), 69–73. https://doi.org/10.1038/271

McEwen, B. S. (1999). Stress and hippocampal plasticity. Annual Review of Neuroscience, 22, 105–122. https://www.annualreviews.org/content/journals/10.1146/annurev.neuro.22.1.105

Ochsner, K. N., & Gross, J. J. (2005). The cognitive control of emotion. Trends in Cognitive Sciences, 9(5), 242–249.

Pizzagalli, D. A. (2014). Depression, stress, and anhedonia: Toward a synthesis and integrated model. Annual Review of Clinical Psychology, 10, 393–423. https://doi.org/10.1146/annurev-clinpsy-050212-185606

Robinaugh, D. J., McNally, R. J., & Buchman-Schmitt, J. M. (2014). Neural systems supporting grief regulation. Current Opinion in Psychology, 3, 52–57. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3384440

Woo, C. W., Koban, L., Kross, E., Lindquist, M. A., Banich, M. T., Ruzic, L., & Wager, T. D. (2014). Separate neural representations for physical pain and social rejection. Nature Communications, 5, 5380.

Zisook, S., & Shear, M. K. (2009). Grief and bereavement: What psychiatrists need to know. World Psychiatry, 8(2), 67–74.

Yazar: Hadice Karahan

Buna da Göz At

NASA’nın Bile Tercih Ettiği Süper Besin: Spirulina

Son dönemde oldukça popülerleşen takviyelerden biri olan spirulina, mavi-yeşil alglerin besleyici bir formudur. B vitaminleri, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir