Korku belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir olay sonucunda, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir mekanizmadır. 

KORKU VE BEYİN İLİŞKİSİ

Beynin amigdala bölgesi korku dahil olmak üzere birçok duygunun ortaya çıktığı yerdir. Üstelik araştırmalar amigdalası gelişmemiş bazı insanların korkusuzluk problemi yaşadığını ortaya koymuştur. Bu araştırma sonucu amigdalayı hedef alan işlemler vasıtasıyla travma sonrası psikolojik rahatsızlıklar yaşayan hastalara tedavi olanağı sağlayabilme fikrini gün yüzüne çıkarmıştır. Zıttından düşünmek gerekirse vücutta salgılanan fazla adrenalin hormonu kaygıya neden olur. Ölümcül olmasa da uzun süreli kaygı sağlık açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.

KORKU VE ENDİŞEYİ AZALTAN MUTASYON

Bizler anne ve babalarımızdan aldığımız genleri taşırız. Ancak genetik yapımız hayatımız boyunca sabit kalmaz ve mutasyonlar ile değişime uğrayabilir. Mutasyon ya da değişinim, bir canlının genom diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. Mutasyonlar kimyasal ilaçlar, radyasyon ya da kendiliğinden rastgele oluşabilirler. Mutasyonların hepsi zararlı değildir, zararlı mutasyonların yanında yararlı mutasyonlar da vardır. Finlandiya’da yapılan bir araştırma sonucunda korku ve endişeyi azaltan yeni bir gen mutasyonu keşfedildi. P4htm (Prolil 4-hidroksilaz, transmembran) insanlarda P4HTM geni tarafından kodlanan bir proteindir. Burada oluşan mutasyon korku ve endişenin az olmasından dolayı bireylerin, daha cesur ve sosyal iletişim becerilerinin gelişmiş olmasını sağlar.

P4HTM geni amigdalada daha fazla bulunur. Bu genin silinmesi sonucu korku ve endişe azalır. Bundan sonraki araştırmaların amacı istenildiğinde P4HTM genini aktif edebilmek istenilmediğinde ise durdurmak olacak. Ancak bunun için ilk önce gen mutasyonunu hangi evrede yapmamız gerektiğini bulmamız gerekiyor. Burada genin gelişimsel rolünü dikkate almalıyız! Bu genin ortadan kaldırılması canlı gelişimini engelleyebilir.

Hissettiğimiz duyguların hepsinin genetik bir temeli vardır. Genler ve proteinler bir arada çalışarak duygularımızı oluşturur. Bu düzenden bir mekanizma çıkarmak her şeyi alt üst edebilir. Henüz duygularımız ve genlerimiz arasındaki ilişkiyi tam olarak çözmüş değiliz. Bu yüzden tedavi edici bir yol geliştirmek için henüz çok erken. Bu terapötiyi ortaya koymak için tek bir genin mekanizmasını çözmek yeterli değil. Tek bir mekanizma parçasına odaklanmak yerine Sistemsel bir düzen içerisinde çalışan makineyi ele almalıyız. İleride biz bilim insanlarının umut ve gayretiyle noktasal gen mutasyonu tedavisi geliştirilebilir. Ancak şu an için bu mekanizmanın tamamı çözülmüş değil.

KORKULAR GENETİK Mİ ?

Emory Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma da korkuların genetik olup olmadığı araştırıldı. Fareler üzerinde yapılan deneyde araştırmacılar fareleri asetofenon’dan(güzel-tatlı kokulu bir madde) korkacak şekilde şartlandırdı. Asetofenon kokusu her salındığında fareye hafif elektrik şok verildi. Bu sayede asetofenon kokusuyla acı korkusu arasında koşullanma sağlandı. Bu koşullanma anne farenin genomunda değişikliğe yol açtı. Bu değişiklik anne farenin yavrularına genler ile geçiyor. Koşullanmış farenin bazı yavruları doğduğunda öz anne fareden uzaklaştırılıp üvey anne fareye veriliyor. Üvey anne fare kokuya tepki vermiyor. (Üvey anne seçilmesinin nedeni korkunun genetik mi ? sosyal mi ? olarak aktarıldığını bulmak.) Sonuçta hem üvey anne farenin hemde öz anne farenin büyüttüğü yavrular daha önce hiç karşılaşmamalarına rağmen asetofenon kokusundan korkuyor. Bu demek oluyor ki fobilerimiz, yaşadığımız korkular genomumuzda değişim yaratır ve nesilden nesle genler aracılığıyla aktarılır.

Nazlı Gülşah İSSİ- Atatürk Üniversitesi

https://instagram.com/genetikcing?igshid=nr1jxfi0vagi

Kaynakça:

Çağlayan Taybaş sinirbilim.org(2019)

Mine İmren,TÜBİTAK Bilim Genç,Korkular genetik yolla aktarılabilir mi?(2018)

Korkular genetik mi?(2020).How It Works 30,17

wikipedia.org